28 Kasım 2011 Pazartesi

Yalancıktan yalanlar

Share


Huşu içinde güne merhaba demek üzereydim ki, yanlış mesaj! Evet sabahın o mahmurluğunda telefona göz ucuyla bakıp, ahanda zirzop kankalardan biri yememiş içmemiş sabah sabah mesaj atmış diye düşünürken, Anam o da nesi? Bilinmedik,tanınmadık bir numaradan  ''izle onları'' diye bir mesaj. Hemşehrim neyi izliyoruz. Ne izlemesi? Taksiye binip ''öndekini takip et '' der gibi, ''izle onları''... etrafıma bakıp, esneyip, oramı buramı kaşıdıktan sonra,bir kaç kez daha aynı cümleyi okudum. ''İzle onları''.. Acaba bu bana gönderilmiş bir uyarı olabilir mi? Öff bak yine o içimdeki Amarikan (burdaki Amarikan,mahalle jargonudur) bir şekilde kenardan köşeden dışarıya bir yere sıyrılma derdinde. Hayır sıyrılsa nolacak bilmem. Bok var sanki dışarda. Hem ne var ki bunda ayol. Ben de ona buna ne yanlış mesajlar gönderdim. Ohooo yanlış mesajın bini bir para.   He tabi bu arada yanlış mesaj atma bahanesiyle, kendini hatırlatma derdine düşen eski sevgili olayına hiç girmeye gerek yok sanırım. Deveye kalk oyna demişler, kıçıyla çadırı devirmiş. Kendini hatırlatma gereği duymak ayrı bir eziklik.Onu da geçtim zaten ''ah canım,yanlışlıkla mesajı sana atmıştım dı da, yok rehberde zart zurt olmuştu da kıldı da yündü de. Nihayetinde '' eee bu arada nasılsın ? '' şeklinde sonuçlanıp içindeki gazı dışarıya atabilmenin verdiği haz ile sonuçlanan olay! Ama işte hep böyle olmuyor bu yanlış mesaj olayları. Hiç unutamadığım bir yanlış mesaj olayı vardır ki. Şiringa ile kıçımdan kan alaydılar da o mesajı atamayaydım. Açeydim gollarımı gitme deyeydim.O kısa mesajın önünde eğileydim Bennimm yüzümmdeee...  diye gider artık bu replik. Tikat tikat bu çok acıklılı bir hikaye olabilir. Zaten uzun zamandır ağlamıyorum. (bu ayrıntıyı da buraya sıkıştırayım da eski sevgilim falan okursa, uzun zamandır mutlu olduğumu anlasın) Yağmurlu birgündü. Şakaklarımdan sızılan yağmur damlaları, asfalta narin öpücükler kondururken ben... yok yok böyle anlatmayacağım.Zaten hiçte yağmurlu bir gün değildi.Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde, basketbol şortlarımızın götümüze yapıştığı zamanların birinde, henüz topuklu ayakkabı ile sevişme olayına girememişken ama Nsync dinlediğimiz zamanlardan baya sonra, biz uzak bir yerde üniversite öğrencisiyken, sanki gitmeyeni dövüyorlarmış gibi, yine cafenin birinde sünepe sünepe dolanıyoruz. O dönemde nedense içimizde bir canlı müzik aşkı var. Şimdi biri canlı müziğe gidelim dese burun büken ben. O dönem canlı müzik olmadan yaşamıyorum. Tüm tayfa da böyle niyeyse. Ev arkadaşları olarak bu arzuyu birbirimize bulaştırmışız. Köşedeki masalardan birinde oturmuşuz fiti fiti aramızda konuşup gırgır yapıyoruz. Nasıl gerildiysem artık ev arkadaşımdan falan. içimde böyle bir gerim gerim duygular. Bir atarlanmalar, hallenmeler falan. Çarpraz masadaki başka bir tanıdığın yanına ilişiyorum. Muhabbette öyle almış başını gitmiş ki anlatamam. Masa değil mübarek seksoloji kliniği. Tamda libidonun tavan yaptığı yaş aralıklarındaki bu insanların konuşacağı konu mu Allah aşkına. Herkeste bir fantezi ateşi körüklenmiş, emmeli gömmeli (burası +18 ona göre) çükler, kukular havada uçuşuyor. Resmi gazete de yayınlanmasa da üniversite de bir üniversite sözü vardır; birinin çükü başkasının kukusu  hakkında dedikodu yoksa, o gençlik ölmüş demektir. Evet tam olarak böyledir.Az önce g.tümden uydurdum. Ama teorik olarak böyle beya.  Neyse kukuya, çüke endekslenmiş bir dedikodu faslının içerisindeyken, herkes birbirine bu muhabbetin asla dışarıya çıkmaması gerektiği konusunda birbirine söz veriyor. Efenim burada bir dipnotum varki takdire şayan. Kimse dönüp bana '' aramızda kalsın' muhabbeti yapmıyor. Yapmıyor çünkü yapım gereği her nedense, güven konusunda bir numaralı insanım. Sebebini sorsalar söyleyemem. Çünkü bana kalırsa asla güvenilmesi gereken biri değilim. Ama işte insanları bazen anlamak mümkün değil. Netice itibariyle aman ha laf burdan çıkmasın mıkmasın derken. Muhabbeti ev arkadaşlarıma söyleme gereği duyan ben, (çünkü kadınlar arasında her zaman böyledir). Masama geri dönüp dedikoduyu anlatmaya utanıyorum.Utanıyorum çünkü dedikoduyu aldığım gibi masama dönmek olmaz. Bir sigara yakıp, iki yudum çay içip öyle dönmek icap eder. Ama içimdeki fokurdayan heyecanı durduramıyorum.Durduramıyorum, durduramadığım gibi de patlamak üzereyim. En azından kısa msj ile bir haber uçuruveriyim diyorum. Mesajı yazmamla rehbere girip göndere basmam bir oluyor. E noldu? anasının a.ı oldu. Nolcak? bilinçaltıma s.kitip sövüyorum anında. Çük derdine düşen adamın dedikodusunu yaparsan, msjıda aynı adama atarsın zaten. Adam üç masa ötede, uçtuğum gibi masasında beliriyorum ve telefonuna elimi kapatıyorum.Tabi o da kapatıyor aynı anda. Gülümsüyor ''Hayırdır? '' diyor. Ne diyeceksin adama? 
-okuma o mesajı? okursan ölürsün! 
Nasıl bir bahane bulunur bu işe?  Tamam, tamam.Fazla heyecana gerek yok. Baktım ki beyefendi mesajı okumak konusunda ısrarcı. Benim gibi soğuk kanlı birinden beklenileni yapıyorum. Elinden tuttuğum gibi kafenin dışına çıkarıp. Bu mesajı sana attım. Sonra yanındakiler görür diye telaş ettim arkadaşım.En iyisi mesajla değil. Yüz yüze söylemek.Senin hakkında bunlar konuşuluyor.(burda üzgün,iyimser,meleğimsi bir surat ifadesi takınıp) 
- Bilmen gerek diye düşündüm.   Adamdan gelen cevap şu; -Teşekkür ederim dostum. iyiki varsın!

Sizde iyiki varsınız.Zaman ayırdığınız için teşekkürler öptüm. Başka bir yazıda görüşmek üzere. Ha bu arada unutmayın ''Yalanlar bazen, gereklidir.Bu yüzden yalanlar güzeldir''

Twitter

Blog Arşivi