28 Aralık 2010 Salı

veda

Söylenmesi gerekenleri sakladım.Kabarmış dalgalar gibi taşmaya hazırdılar halbuki.
Özgürlüğüne ramak kalmış küçük kuş oldu dudaklarımda,kelimeler...
Biraz aralasam kanat çırpmaya hazırdılar.Sustum!... Konuşabilme yetisini kaybetmiş bir lal gibi.
Dudaklarım birbirine yapıştı.Düşüncelerim devrik cümleler kurdu içimde,anlamlı anlamsız.
Yüreğimin kıyameti yanaştı usulca.Bütün duygularım ilk kurtarılması gerekenleri almaya fırsat bulamadan parçalandı bu kıyamette.
Afetler his bahçemi çevreleyip darmadağın etme telaşına düştüler.
Bir tek gözlerim donup kalmıştı.Gözlerine uzun uzun bakabilme telaşı üşüştü düşünceme.
Sonra unuttum yapmam gerekenleri.
Tepkilerim bir genç kızın günlüğü gibi kilitlenip saklandı kuytulara.
Bir tek gözlerim donup kalmıştı.Gözlerine uzun uzun bakabilme telaşı üşüştü düşünceme.
Bir tek gözlerim...
Seni izledim.Saçlarını..Gözlerini...duruşunu...gidişini izledim..
SEni hep öyle hatırladım...Giderken!
Bilmiyorum belki sende beni hep böyle hatırladın. Suskun,cesur,duygusuz!...
Ne de olsa pişmanlık avuçlar arasında sunulabilecek bir şey değildi.
Hep içimde sakladım.Vicdanımın hemen yanında.Küçük bir yer açtım ona.Orada yaşattım.

25 Aralık 2010 Cumartesi

aşk değil...nefret değil...

Kuruş hesabı yapan cimri bir kadın gibi,oturup seni hesaplıyorum .
Yerden göğe haklı olduğun zamanları toplayıp,haksızlık edişlerimi,tüm o zamanlardan çıkarıyorum.
Sonra bulabildiğim bir kaç dürüstlüğümü ekleyip çıkar yol bulmaya çalışıyorum.
Sen ilk ve son gidiş planını çizerken; ben tüm olanlardan habersiz,kendi nefret dünyamın yangınını körüklüyordum.İlk kez bu kadar incinmiş çıktın karşıma.Ama ilk kez gitmeye bu kadar kararlı.
Sen kapıyı örtüp ardında sessiz bir çığlık bıraktın ve gittin.Kapanan kapının ardından sezaryen bir vicdan sesi aldım kucağıma ben.Uzun bir zaman o vicdanı büyütüp,emzirdim yüreğimde.Duygularımı pamuklara sarıp oyaladım.Daha fazla incitilmelerine izin vermeden...
Kimliksiz huzursuzluklarla tanıştım.Karşılıklı içtik beraber.Dünyamı unutma çabalarında yenik düştüm.Hafızama teker teker kazımış seni iç sesim.Yüreğimin dört bir tarafında,duvarlara afişi asılmış kayıp ilanının..
Ben seni kaybetme sınırlarında, kaybetmeye meyilli hale getirirken; Aslında hayatımdaki tek zaferim olduğunu hesaplayamadan yitirmişim.Keşkeler panosuna astığım ilk keşkem oldun sen. Gerçek olma ihtimaline virgül konulmuş,sürdürülebilir umudum.İsmini koyamadığım   hitabım oldun içimde.






fikir zikiri terkedince

Secdeye erdirip başını,dualara sardırıp dilini, bambaşka bir dünyada bırakmışsın fikrini...Şimdi senin bu kıldığın namaz mıdır ?

24 Aralık 2010 Cuma

aranıyor...


Seninle uyandığım sayısız sabahları hatırladıkça  mutlu oluyorum.Sonrasında bir daha asla yan yana gelememe gerçeğimiz çarpıyor yüzüme, üzülüyorum.Bu acı; yüreğime çullanmış bir kemirgenle yaşıyormuşum hissi veriyor.Her lokmasında bir parçamı kaybediyorum.İşte kaybetmek böyle bir şey...
peki ya bulamamak? bulamamak nasıl bir şey?
O hissi, seni  bulamadığımda anlayabileceğimi umuyorum.Şimdi ise bulamayana kadar arıyorum seni!..

endişe

O kadar uzun zaman oldu ki, yüzünü unutuyorum.Canlandıramıyorum hayalimde gözlerini,kızmalarını,bağırmalarını,gülümsemelerini...
O kadar uzun zaman oldu ki, seni flu hatırlıyorum.Suya yansıyan insan yüzü gibi...Her geçen zamanda sen fluya döndükçe daha az acısa da canım, seni unutmaktan korkuyorum.

8 Aralık 2010 Çarşamba

aşk ironisi

Ben sadakat yemini ettirmeksizin çıktığım bu yolda en ufak bir kuşkuya düşmedim.Bu canımı yakan dikenler benim şüphe tellerimin parçaları değil.Ama en çok benim canım yanıyor.İnsanlar buna aşk diyorlar.Aşk dediğiniz şey kurban vermek gibi mi? muhakkak birinin kanının dökülmesi mi gerekiyor? öyleyse mutlu olabilirsiniz!.Ruhaniyetim kan gölüne döndü.

hislerin salıverilmesi

Bütün kapılar kapanınca  ben kendi yalnızlığımın göğsüne uzanıp, korkularımı bir battaniye gibi sarmalayıp, en köşede pusmuştum. Sanki içimde yuvası bozulmuş binlerce karınca,nereye gittiklerine dair hiçbir güdü olmaksızın kaçışıyorlardı.Serbest bıraktığım duygu nehirim çalkalandıkça his şatomun içinde daha fazla misafir doluşuyordu.Ben ise birtanesinin özel konuğum olmasını istiyordum.sadece bir tanesinin ....

6 Aralık 2010 Pazartesi

kayıp

eşgalini belirleyemediğim bir duygu seli aldı beni,tam da seni uğurladıktan sonra...sen kaybolmak nedir bilir misin?

ego

Egolarını öldürdüklerinde aşkın eskisi kadar haz vermediğini fark ederler.

-voltaire,for and against

Tanrı var olmasaydı, onu icat etmek zorunlu olurdu.

bilinçaltı

hala masum olduğunuza  inanıyorsanız,bilinçaltı mezarlığınızda sakladıklarınızı hatırlayın...

belki bir gün...

iliklerine kadar hissettiğin duyguları,görmezden gelecek kadar iyi bir tiyatrocusun sen, ama bir gün seni köşeye sıkıştırabilmeyi umut ediyorum...bir gün .... dışa vuracak bütün hislerin!

sessizlik

büyük bir nefes çek bu defa, seni bayıltabilecek kadar büyük bir nefes çek!..
Nasıl,şimdi daha iyisin değil mi?

üniversite ve anıları

     Bir kaç arkadaş bir  araya gelip üniversite yıllarınıza ket vurduğunuzda sohbet bir anda hatıraların canlandırıldığı bir slayt gösterisi havası yaratır,insanın kafasında.Siz, uçsuz bucaksız     bir evrenin, kıç kadar bölümünü  oluşturan, diğer bir tabirle karınca misali  bir yer kaplarsınız hayatta.Ama yaşadıklarınız sizi  öylesine çok mutlu  eder işte.Herkesi mutlu eden ya da hüzünlendiren hikaye başkadır.  Herkes  kendi   küçük hikayesinin   baş   kahramanıdır.Söz   konusu  hikaye olunca; masallardan  çalıntı yapmamak olmaz.Bu da  gerçek   yaşamın içinde,    çocukluğumuzu yemiş bitirmiş kahramanları görebilme  imkanı sunar bize. Belki de bu yüzden iç   dünyanızda hep bir köşede,üniversite yıllarına  dönebilme ihtirası  yer  eder.Mümkün olmayacağını bildiğiniz halde büyük bir özlemle geçmişe dönmek istersiniz.Tabi herkesin  özlem duyma derecesi   aynı   değildir.  Bazılarımızın   pişmanlıklarıyla    yüzyüze    gelebilme   cesareti  büyütmeleri   gerekir.   İşte,  onlarda  üniversite   anılarını  ''şikayetname''   isimli bir kitapta ya da ''keşke'' isimli  bir   kitapta   toplayabilirler.Ya da  çılgın  bir  bilim   adamının, zama makinesi icat etmesini  beklemeleri  gerekir.Böylece,geçmişe dönüp gerçekleştirilen bütün sahnelerde,kendilerinin üzerine biraz daha onur,gurur,haysiyet ekleyebilirler.Saygılar !!...

5 Aralık 2010 Pazar

aşk

seni hayatının merkezi yapan bir insanı, kafese koymaya aşk diyoruz. 

zırva 2

gidersen ölürüm...

ilknur ' un karesinden...

zırva 1

''ben sen olmadan yaşayamam'' zırvaları...

masumiyet timsali

Bu şaibe yağmuru altında eşit derecede ıslanıyoruz
Rahibeyi oynamanın ne anlamı var ki
Ben ki senin içini hatim ettim
Gerçek yüzünü göstermekten çekinme

UMUT ZENGİNİ

Ziyan edilmiş hislerimizi bir araya toplasak,gerçek bir  ''sentinus'' yaratabilirmiyiz? Yoksa umut bizi yavaş yavaş öldüren bir katil de ben hala farkında değil miyim ? Neyse...

4 Aralık 2010 Cumartesi

med-cezir

Hepimiz hayatımızın belli dönemlerinde Marla Sİnger olmadık mı? kim bilir hangi insanın damağındaki çizgiyiz!

düşüncekaosu

Yıllar mı çabuk geçti benmi hızlı yaşadım!yoksa varyasyonlukları tartışılan o malum varlıklar beni uyutup uyandırıyorlar da ben kaldığım yerden devam mı ediyorum? çözemedim!!çözemedim!..

Twitter

Blog Arşivi